Günlük yaşam derdine düşmüş, dışarıdan bir gözlemci, siyasetin hangi mecralardan geçerek şekillendiği üzerine pek fazla kafa yorma zahmetine katlanmaz.
Oysa her şey, göründüğünden çok farklıdır.
Erken seçim için start verildiği şu günlerde, siyaseti ve siyasi partileri yeniden sorgulama gereği ortadadır.
Tüm dünyada; küresel sermayenin ekonomik, siyasi ve sosyal tahakkümünün, hiçbir yasa, kural tanımadan sürmekte olduğu gerçeği, bu konuda başvurulacak ilk ve en temel veridir.
Ülkelerin, özellikle de az gelişmişlerin bağımsızlıklarının, özgür iradelerinin abluka altına alındığı bir dünyada; küresel sermayenin çıkarlarını daha iyi koruyacak iktidarları organize etme, destekleme ve işbaşına getirme faaliyetleri dört bir koldan yürütülmektedir. Bunun nasıl yıkıcı bir güç olduğunu anlamak için; Ortadoğu cehenneminde yaşananları, değişik kimliklere bürünmüş küresel besleme terör örgütleriyle, vekaleten sürdürülen savaşlarda ölen binlerce insanı düşünmek yeterlidir.
Siyaseti daha iyi anlamak için bakacağımız ikinci veri ise; küresel sermaye temsilcilerinin, ülkelerin toplumsal yapılarını kendilerine göre dizayn etmek için; çağdaş, toplumcu sol siyasal parti ve örgütlerle değil, her koşulda, gerici, muhafazakâr sağ partilerle işbirliği yaptığı gerçeğidir.
Türkiye’de solun içinde yaşadığı sorunlar; yetersizlikler, oportünist tavırlar, örgütlenmeyi zorlaştıran yasal ve fiili engeller bir yana.
CHP’nin ne kadar sol bir parti olduğu da değil konumuz.
Entelektüel birikimi fazla olan aydın çevreler için olmasa da, olaylara sınıfsal bakma alışkanlığı bulunmayan seçmenlerin önemli bir kesiminin, sol olarak gördüğü adres CHP’dir.
Genel olarak ülkedeki siyasal kültürün, solun ve de CHP’nin kronikleşmiş yapısal sorunlarının aşılamadığı gerçeği ise başka bir veridir.
Ya diğer partiler..
Diğer lider partilerinin, kararlara katılma, demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik gibi örgütsel ve toplumsal sorunları, her ne kadar inkâr yoluna gidilse de pek fazla yoktur.
Lider karar alır, taban koşulsuz, sorgusuz buna uyar.
Kısacası; solun ya da CHP’nin, (konjonktürel istisnalar hariç) iktidar olması, pek öyle kolay bir iş değildir. Özellikle; birleşme eğilimi ve sağduyusu göstermeyen seçkinci sol örgütlenmelerle, sol görünüp, gerçekte tek misyonu solu bölmek olan organizasyonların ( NGO’ların, siyasi parti, sendika ve derneklerin ) cirit attığı bir ortamda.
Peki olanaksız mıdır?
Hayır.
İktidarda olana yakın olmanın, kolay yoldan köşe dönmenin, rant avcılığının şehvetine kapılıp, bireysel çıkarları için sabah, akşam kalem sallayan, televizyonlarda boy gösteren bazı medya hokkabazları, erken seçim sinyalleri alır almaz anında yön değiştirdiler.
Düne kadar seçimlerin zamanında yapılmasının erdemlerini hararetle savunan bu misyon temsilcileri, şimdi de erken seçim kararının ne kadar isabetli olduğu konusunda, içine düştükleri kendi pozisyonlarını düşünmeden toplumu ikna yarışına girdiler.
Siyasetin tepeden tırnağa kirlendiği böylesi bir ortamda, seçimlerin nasıl sonuçlanacağından çok daha önemli bir konu var.
“ Kurtarıcılarının “ elinde bölünüp ayrışarak, yavaş yavaş tüm değerlerini kaybeden bireylerden oluşan bir toplumun, siyasetin kendisinden daha tehlikeli bir uçuruma doğru sürüklenmesi kaçınılmazdır.
Tarihin tozlu sayfalarına baktığınızda göreceksiniz.