12 Eylül askeri faşist cuntası sonrasındaki günlerde, tek kanallı TV ve o günün gazetelerinde en sık görülen haberler iş dünyasının askeriyeye yaptığı bağışlardı.
Cunta düzeninden rant sağlayanlar, korkaklar cuntaya methiyeler düzer, yaltaklanır; korkaklar sessizce bir kenara sinerdi. Esnaf dükkanlarında Kenan Evren resimleri asılırdı.
Her iş askerle dönerdi. Apartman yöneticileri bile emekli subaylardı. Halka karşı kullanılan sivil faşistler bile 'Fikrimiz iktidarda kendimiz mahpustayız' derdi..
Devrimciler cezaevlerinde, işkencede... 1402'likler, işleri elinden alınmış, işkencede, sürgünde, direnişte.... Yıllar geçti... 90'lı yıllar, 2000'li yıllar.. Cunta İslamcıların önünü açtı.
Rant ve ticari köprüler din üzerinden kuruldu. AKP-ABD-FETÖ ortaklığı önce iktidara, sonra toplumsal yapıya tamamen hakim olmaya çalıştı.
Ortaklar arasındaki çıkar çatışmaları bahane edilerek ülkede bir nebze de olsun var olan demokratik ortam tamamen yok edildi.
Birbirlerini tasfiye eder gibi yapıp halk muhalefetine saldırılar yoğunlaştı. Ağzında bakla ıslanmayan AKP Genel Başkanı, OHAL'in grev ve hak engellemeye yönelik kullanıldığını itiraf etti.
FETÖ metö hikaye... Zaten alayı FETÖ idi. Şimdi güya alayı FETÖ düşmanı. Onların Allah'ı para. Paranın köprüsü iktidara biat... ve yine devrimciler direnişte ve yine işleri, aşları ellerinden alınmış ve yine cezaevlerine tıkılmış... ve yine hiçbir şahsi menfaat beklemeden... Vatan için. Eşit, özgür, sınıfsız, sınırsız bir dünya için...
Yalnız bugün değil yarın için de tertemiz bir dünya için. Hiç görmedikleri, tanımadıkları insanlar için cezaevlerinde vücutlarını ölüm açlığına yatırarak... Selam olsun Semih'e, Nuriye'ye... Bütün devrimcilere...