Toplumsal sorunlar birikip arapsaçına dönmüşse, siyasette değişim kaçınılmazdır.
Bu toplumsal yasa ışığında Türkiye siyasetine baktığımızda, gerçekten de sorunların çözülemeyecek kadar karmaşık bir hale geldiğini görüyoruz.
Ülkeyi kimin yönettiği belli değil.2019’u beklemeden Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmiş gibi gözüküyor. Ancak, Başbakan ve hükümet ( bakanlar ) yerinde duruyor. Cumhurbaşkanı aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı.
Parlamento yasama görevini bağımsız olarak yerine getiremiyor. Toplumun beklediği, öncelik taşıyan yasalar, reformlar yerine iktidarın her ne pahasına olursa olsun yerini daha da sağlamlaştıracak, ömrünü uzatacak konulara öncelik veriliyor. Halkoylamasıyla şaibeli bir şekilde kabul edilen “ Cumhurbaşkanlığı Sistemi “ ile ilgili ( Avrupa insan Hakları Mahkemesi’ne yapılan itiraz başvurusu sonuçlanmadığı için ) belirsizlikler devam ediyor.
Yargı ise, iki arada bir derede. Ergenekon ve Balyoz davaları ile aldığı yaralar, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısal değişikliği gibi konularındaki siyasi müdahaleler ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ile ilgili yargılamaların ağır yükü altından kalkabilmenin sancılarını yaşıyor. Hızlı ve doğru adım atabilme refleksini kazanma zorunluluğu ile karşı karşıya. Ürkerek, temkinli adımlarla yol almaya çalışıyor.
Topluma dönük dış destekli ( küresel ) algı operasyonları tüm hızıyla devam ediyor.
Muhalefet ise, henüz birleşip iktidara bir alternatif yaratabilmiş değil.
Kısacası; çözüm bekleyen bunca sorun varken, siyaset ( hatta devlet ) 2019’a doğru giderken bir anlamda oyalanıyor.
Algılar bu şekilde.
Arap saçına dönen toplumsal sorunların gerisindeki “ yönlendirici güç “ bölgedeki ve ülkedeki bu puslu havayı “ kontrollü kaos “ olarak adlandırıyor. Bunun anlamı, ülkeleri daha kolay yönetmek ve denetim altında tutmak için, bir plan çerçevesinde, değişik yönlerden düzenlenen terörle karışık operasyonlarla korku, panik ve kargaşa yaratarak geriletmek, zayıflatmak ve acz içinde tutmaktır.
Nereye kadar ?
Toplumsal muhalefetin “ artık yeter, dur “ diyerek radikal tepki ve eylemlerinin başlayacağı noktaya kadar. Toplum, tüm yaşatılanlara rağmen sağduyusunu korumaya devam ediyor. Ama bir yandan da gittikçe geriliyor.
Soğuk savaş sonrasının, özellikle de son 15-20 yılın dünya siyasetine baktığımızda, Ortadoğu’yu cehenneme çeviren ve ülkemize de yayılma eğilimi gösteren yangının, ılımlı İslam projesi olarak sunulan kontrollü bir kaostan başka bir şey olmadığını görüyoruz.
Ilımlı İslam; sunulduğu gibi ülkelere daha çok demokrasi ve özgürlük, daha çok refah getiren bir kalkınma projesi değil, sürekli çatışma, çözümsüzlükler ve kargaşa getiren bir kaos planıdır.
İşte Ortadoğu’da yaşananlar, işte Türkiye .
Ortadoğu halkları ve Türk toplumu bunu tam olarak kavrayabilmiş midir ?
Henüz tam olarak değil.
Ancak ufukta tan ağarmak üzeredir.