Fıkra, bir rivayete göre Nasrettin Hoca’ya atfedilir…
Nasrettin Hoca, elinde para kesesi ile çarşıya alışverişe gitmiş. Birkaç kör dilencinin köşe başında yan yana oturduğunu görünce aklına bir muziplik gelmiş. Dilencilerin yanına sokularak para kesesini şıkırdatmış:
- Bu paraları alın dilediğiniz gibi paylaşın, demiş.
Keseyi cebine koyup bir kenara çekilmiş. Kör dilenciler, kesenin aralarından birisine verildiğini sanarak başlamışlar tartışmaya.
- Sana verdi.
- Bana vermedi.
- Ben de hakkımı isterim.
- Beni aldatmaya kalkmayın.
- Eşit olarak paylaşalım.
Dilenciler birbirine girip yaka paça kavgaya tutuşmuşlar. Birbirlerine boşa yumruklar sallamışlar.
Onlar kavga ederken Nasrettin Hoca da gülerek etrafındakilere:
- İşte kör dövüşü buna derler, diyerek oradan uzaklaşmış.
Siyasette yaşananlara bakarak bu fıkrayı anımsamamak elde değil.
Bin bir türlü cambazlıkla, yalanla, dolanla iktidar olma, iktidarda kalma mücadelesi verenler bir yana. Onlar, algı operasyonlarının profesyonel oyuncuları. Her şeyi bilerek planlayarak yapıyorlar. Amaçları, hedefleri belli. Ne ilke tanıyorlar ne de hukuk. Amaçlarına ulaşmak için her türlü kirletilmiş, karartılmış yol, yöntem mübah görülüyor. Toplum ve ülke çıkarları, kalkınma, refaha ulaşma, huzur ikinci, üçüncü planda geliyor. Hatta hiç düşünülmüyor.
Yandaşlar ve yandaş medya misyonerleri de bu uğurda seferber olmuş, karşı tarafa dört bir koldan saldırıyorlar. Daha çok göze girmek, daha çok puan ve alkış toplamak için adeta yirmi dört saat birbirleriyle yarışıyorlar. Dün ak dediklerine bugün kara, dün doğru dediklerine bugün yanlış demekten sıkılmıyorlar.
Tabanda ise; kirli siyasi atmosfere uygun olarak bir kaos, bir kör dövüşü yaşanıyor. Bu toz, duman içinde, sisli, bulanık havada verilen anlamsız kavgalar, gittikçe kronik hale gelerek toplumun gelişme dinamiklerini, ‘genetik yapısını’ felç ediyor. Toplum uyutulup anlamsız, çıkışı olmayan labirentlerin içine hapsedilince, artık malûm “ üst akıl “ amaç ve hedeflerine doğru rahatça ilerliyor.
Unutmayalım. Bizler bu kısır çekişmelerle oyalanırken, Mehmetçik karakışın ortasında düşmanla, terörle savaşıyor. Cephe gerisinde sırtını dayayabileceği, cesaretini ve azmini artırabileceği bir toplumsal dayanışmanın ışıltılarını, desteğini bekliyor.
Dağ gibi birikmiş, ötelenmiş sorunlarla yüzleşip çözüm yollarına, çarelere odaklanmak varken bu kör dövüşü niye ?
Ekonomide üretim artışı nasıl sağlanacak ?
Çökmüş olan tarım ve hayvancılık nasıl canlandırılacak ?
Gittikçe bozulan gelir dağılımı nasıl düzeltilecek ?
Her geçen gün artan işsizlik nasıl önlenecek ?
Eğitimde, adalette, hukuk sisteminde, bürokraside dibe vurmuş olan göstergeler nasıl normale döndürülecek ?
Gelin bunları tartışalım.
Bırakın adalet, özgürlük, eşitlik, demokrasi, hukukun üstünlüğü diye bağıranlara saldırıp, karalama kampanyalarına girişerek oy devşirme çabalarını.
Gazeteci Soner Yalçın, 1 Şubat 2018 tarihli köşe yazısında, yandaş medya kalemşörlerinin Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik saldırılarını üşenmeden, titizlikle derlemiş, gündemine taşımış.
İbret verici.
Bu kadar da olmaz denilecek cinsten.
Mesele Cumhuriyet Halk Partisi’ni savunmak değil.
Mesele taraf olmak, taraf tutmak ta değil.
Mesele çok başka.
Askerimiz sınır ötesinde, güç koşullarda savaşırken.
Ekonomide alarm çanları çalarken.
Üretimdeki gerileme dibe vurmuşken.
Tarım ve hayvancılık çökmüşken.
İşsizlik ve yoksulluk tehlikeli boyutlara gelmişken.
Bürokrasi, hukuk ve adalet sistemi felç olmuşken.
Toplum düşman kamplara bölünmüşken.
Bırakın bu kısır çekişmeleri, bırakın kör dövüşünü. Bir yere götürmez. Ülkeye, topluma bir yarar sağlamaz.
Cumhuriyet Halk Partisi veya Saadet Partisi, İyi Parti, ya da Halkın Demokrasi Partisi, beğenin beğenmeyin toplumun en az yarısını temsil ediyor. Hiç mi hataları yok ? Hiç mi eksikleri yok ? Hiç mi kronikleşmiş hastalıkları yok ?
Var. Hem de epeyce fazla.
Tartışalım.
Ancak topluma, ülkeye bir yarar sağlayacak şekilde.
Sınırları yıkıcı bir şekilde zorlamadan.
Hem sizin düşündüğünüzün aksine, toplumun yarısı iktidar dışındaki bu “ öteki cephenin “ toplumun ve ülkenin umudu olduğunu düşünüyor. Ne diyebilirsiniz.
Yöneticilerine fütursuzca saldırdınız. Yıpratma, karalama kampanyalarına giriştiniz.
Tabana da mı saygınız yok.
Düşmanlığı, ayrımcılığı daha çok oy devşirme uğruna körüklemenin zamanı mı ?
Yandaş medya kalemlerine, yeterince bilgi sahibi olmadan aydın geçinenlere, toplumda ayrımcılığı körükleyerek oy tabanını korumaya çalışanlara, toplumu kör dövüşüne mahkûm edenlere kibarca söylenecek bir tek söz var :
El insaf !
Sizin hiç başka işiniz, gücünüz yok mu ?